22 Temmuz 2011 Cuma

Güzel Yazı Defteri #3

"Boşluğa düşmemek için baştanberi ödün vermiş, tartışmaktan kaçınmış, yalanları yutar görünmüş, verilen sözlerin tutulmamasını hoşgörmüş, hep aşağıdan almış, kendisini inciten, üzen, öfkelendiren şeyleri açığa vurmamıştı. Çekinmişti, o boşluktan ürkmüştü. İşte şimdi sırdaşlık özrüyle suç ortaklığına çağrılıyordu. Cezayı hak etmişti düpedüz." (s. 43)

Güzel Yazı Defteri #2

"Her şey hızla değişiyordu çevresinde, kayıyor, ana çizgilerini yitirip silikleşiyordu. Kocaman bir boşluk kalıyordu geriye. Acıtıcı bir boşluk." (s. 41)

Güzel Yazı Defteri

"Yazdan kalan giysiler dolaplara kaldırılırken, yazdan kalma duygular belleğin karanlık bölmelerine yerleştiriliyor." (s. 32)

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Ödeşmeler ve Şahmeran Hikâyesi #4

"Sen bizden başkasın. Seni kabul ederiz olduğun gibi, ama kendimizden olanlara hoşgörümüz yoktur." (s. 123)

Ödeşmeler ve Şahmeran Hikâyesi #3

"Arasıra ayak değiştiriyor: dayanamadığı, taşıyamadığı bir ağırlığı (yüreğini) öbür ayağına aktarıyor sanki" (s. 60)

Ödeşmeler ve Şahmeran Hikâyesi #2

"Bizim evlere kapanarak, vakitsiz çocuk yapıp geçim derdine düşerek harcadığımız, devlet dairelerinde akşamlara kadar boğularak yok edip yitirdiğimiz gençliğimizi; hep bir gün gerçekleşecek ama bir türlü tamamlanamayan bir tasarı halinde kalışımızı; bizim öfkelerimizi, kırgınlıklarımızı, sessiz başkaldırılarımızı, çocuklarımızın böyle hızlı, böyle yoğun yaşamlarına nasıl göz yumabiliriz? Nasıl dışarından bakabiliriz? Ufacık hayatlarına koca iki kuşağı gerçekleştirmek gibi korkunç bir görevi sığdırmaya çalışan, sanki eski, sessiz bir filmi seslendiren bu çocuklar ne kadar yaşar bu acıyla? Nasıl dayanır?" (s. 55)

Ödeşmeler ve Şahmeran Hikâyesi

"Türkiye'nin ayağına Avrupa'yı getirmek için dışarıya gönderilen ilk 'harika çocuklar'dan kaçı 'başarılı' olmuştu? Gerçekten? En yeni sanat akımlarını izlemişlerdi, Rimbaud okumuş, Gauguin sevmiş, ince hastalığa yakalanmış, salonlarda felsefe yapmışlardı kendilerinden beklendiği ölçüde. Yakup Kadri Beyin deyimiyle halka, köylüye ulaşmak, onu eğitmek, onunla el ele vermek ortak düşleriydi. Oysa dönüşlerinde, konservatuvarda müzik ya da resim öğretmenliği ya da uyduruk bir hukuk müşavirliği, bir müfettişlik bekliyordu onları. İşin kötüsü, eğitmeye çalıştıklarıyla, ilişkiye girdikleri kimselerle hiçbir ortak yanları kalmamıştı. İstekleri dışında koparılmışlardı toplumdan. Başkaldırmayı öğrenmişken, gelip ufacık bir halkası olmuşlardı bürokrasinin." (s. 14)